1910'larda, ABD’nin bereketli maden bölgesi Colorado, 28 yılda 1700 ölüyle kazalarda başa oynuyordu, ama henüz listebaşı olamamıştı. Demir ve Kömür Polisi, 25 ayrı milletten işçiye göz açtırmamaya çalışıyordu.
Vardiyalar oluşturulurken, birbirlerinin dilini anlayamayanlar biraraya konuyor, fakat lojmanlarda işçiler kökenlerine göre ayrıştırılıyordu. Şirketler, devlete ödedikleri bir dolar karşılığında, serbest piyasanın silahlı muhafızlarına yeni eleman katabiliyorlardı.
İşçiler şirket lojmanlarında oturmak zorundaydılar. Kira, ücretlerinden kesiliyordu. Şirket mağazasından alışveriş etmek zorundaydılar. Aldıkları borca yazılıyor, ücretten kesiliyordu. Pratikte şirket hiçbir zaman işçilerin eline para vermemiş oluyordu. Zaten sahici para yerine sadece şirket mağazasında geçen markalar dağıtılıyordu.
Meşhur Rockefeller’in Colorado Fuel & Iron Company’sinin bölgedeki yöneticisi Lament Bowers, “Sendika örgütçüleri hapishaneye, reformdan yana çıkan sanayiciler de tımarhaneye atılırsa sorun kalmaz” diyen bir değerli şahsiyetti.
Bunlara rağmen sendika bölgeye, işçiler sendikaya girdi, greve başladı. Rockefeller’ın şirketi, işçileri lojmanlardan attı. Onlar da sendikanın getirdiği çadırlarla kamplar kurdular, greve başladılar.
Taleplerine bakarak işçilerin halini anlayabiliriz. Madencilere çıkardıkları kömür miktarına göre para ödeniyordu. Kömüre ulaşabilmek için yaptıkları işler karşılıksızdı; kendi güvenliklerine harcadıkları vakit, kazanacakları parayı azaltıyordu. Sendika hem buna karşıydı hem de işçilerin sekiz saatten fazla çalıştırılmamasını istiyordu. Madenciler, “çıkardığımız kömürü tartacak adamı biz seçelim” diyorlardı, çünkü şirket hileli tartıyla da ücretlerinden çalıyordu. İşçiler, kalacakları yeri ve doktorlarını seçebilmek, şirket mağazasına mahkûm olmamak da istiyorlardı.
Patronlar, izlediğimiz manzaranın serbest piyasa dünyasına yakışmadığını düşündüler, işçileri işe döndürmek için teşvik yöntemleri geliştirdiler. Kamplar gece dev projektörlerle taranıyor, arasıra çadırlara ateş ediliyordu.
Artık 20. yüzyıldaydık ve uzmanlık çağına girilmişti. Sendikacı ve işçi avlama, grev kırma alanlarında engin deneyime sahip Baldwin-Felts şirketinden detektifler getirildi.
İnsanlık tekerleği icat etmiş, Maden Devri’ni çoktan geride bırakmıştı. Serbest piyasanın hizmetindeki detektifler, makineli tüfek yuvaları olan, zırhla kaplı özel bir araba tasarlayıp yaptırdılar. Adını “Death Special” koydular. “Ölümün Kralı” diye mi çevirsek ne desek... “Yolların Fatihi” gibi bir ad koyacak halleri yoktu elbette. Bu arabanın reklamı nasıl olurdu acaba?
Korku salarak piyasa ekonomisini sürdürmenin mümkün olamayacağı anlaşıldığında, vali ulusal muhafızları çağırdı. Başlarındaki General Chase, önceden grev kırma tecrübesi olan bir şahsiyetti. Sıkıyönetim ilân etti, işçileri topluca tutuklamaya, içeri attıklarına işkence yapmaya, gösteri yapan kadınların üstüne süvarileri sürmeye başladı, Mother Jones’u tutukladı.
Ulusal muhafızlar Forbes çadırkentini basıp dağıttılar. İşçi aileleri direnemedi. Bugün ‘dünyanın en zenginleri” listeleri falan yapıp yayımlayan iş âlemi dergisinin adı muhtemelen buradan gelmiyordur.
Woody Guthrie’ye dinlediğiniz parçayı yaptıran olay 20 Nisan 1914’te yaşandı. Az önce görüntülerini izlediğiniz çoğu Yunanlı 1200 madencinin aileleriyle birlikte kaldığı, 200 çadırlık Ludlow kampı makineli tüfeklerle tarandı, yetmedi, çadırlar ateşe verildi. Dışarıdan ateş açıldığında kadınlarla çocuklar saklansın diye çadırların altına kazılan çukurlardan birinde iki kadın ve 11 çocuk, üstlerindeki çadır yakıldığı için boğularak can verdi. 20 işçi öldü. Ulusal Muhafız komutanlarından Karl Linderfeldt, Yunanlı işçi lideri Louis Tikas’la iki madenciyi, gözaltına alıp, muhtemelen şu gördüğünüz ambarda yere yıktı ve sırtlarından vurup öldürdü.
Tikas ve öldürülen öteki işçilerin cenazeleri, katliamdan kaçabilenlerin sığındığı Trinidad kasabasında defnedildi. İşçiler, yılmak şöyle dursun, silahlarını alıp harekete geçtiler. 10 gün boyunca madenleri tahrip ettiler, milislerle savaştılar. Çatışmaları Amerikan ordusu gelip durdurdu. Grev yedi ay daha sürdü.
Ludlow katliamı ülke çapında infial yarattı. Gazeteler günlerce haberi işledi. The Wall Street Journal bile işçi katliamına itiraz etti. Büyük patron John D. Rockefeller herkesin nefret ettiği bir adam haline geldi.
Ludlow katliamından geriye, birincisi, bu anıt kaldı. Internette, anıtın fotoğrafını bulduğum yerde, fotoğrafı çeken, yanına şöyle bir not düşmüştü: “Tarih kitaplarımızda yeralmayan bir olayla ilgili...”
Ludlow’dan iki-üç kilometrede bu taş var. O da tarih kitaplarında yeralmayan bir olayla ilgili. Hastings madeninde 1917 Nisan’ında meydana gelen patlamanın 121 kurbanı unutulmasın diye dikmişler.
The Nighthawks'tan dinliyoruz: Sixteen Tons
Ve efsanevî Woody Guthrie! Bu bölümde onun Ludlow Katliamı için yaptığı parça da yeralıyor. Guthrie, muhalif-protest müziğin 20. yüzyıldaki "baba"larından biri. Onun için "üstadımızdır" diyen çok müzisyen vardır. Pete Seeger'le birlikte çaldı. Sahnede kullandığı gitarının üzerinde, "Bu makine faşistleri öldürür" yazılıydı.
1884 ile 1912 arasındaki 28 yılda ABD'de 42 bin 898 madenci kazalarda öldü. 1708 işçinin öldüğü Colorado'da, Huerfano County'de, şerif Jefferson Farr'ın seçtiği jüriler, 95 kazanın sadece birinde maden sahibini kusurlu bulmuştu. Maden patronlarının seçtiği şerif ve onun seçtiği jüriler ya da yine patronların parasıyla topladığı silahlı adamlara serbest piyasa teorilerinde rastlanmaz. 1800'lerin sonu, 1900'lerin başı Amerika'sında hemen her yerde rastlanıyordu.
T. L. Felts'in iki kardeşi, Albert ile Lee, 1920 Mayıs'ında, grevci işçileri şirket lojmanlarından atmak için gittikleri Matewan'da, madencilerden yana çıkan şerif Sid Hatfield tarafından vurulup öldürüldüler; bir nevi "su testisi..." olayı. İkisiyle birlikte beş profesyonel katil daha, çıkan çatışmada öldü. Bir işçiyle çatışmayı izleyenler arasından bir genç de hayatını kaybetti. Olay tarihe "Matewan Katliamı" ya da "Matewan Çatışması" olarak geçti.
Logan County'de patronların adamı olan şerif Don Chafin milisler örgütlemişti. Kırmızı bandanalı işçilere karşı bunlar da beyaz bandanalar takıyorlardı. Milisler Blair Dağı'nı tuttular ve işçiler burayı geçemedi. Sonunda sıkıyönetim ilan edildi, federal ordu geldi, işçiler silahlarını teslim ettiler. "Blair Dağı Savaşı"ndan sonra yörede sendikal örgütlenme geriledi. Şerif Don Chafin, üç yıl sonra kaçak viski imalatından hapse girdi. Çıktıktan sonra da West Virginia'da Demokrat Parti'nin öndegelen bir siyasetçisi oldu. Haliyle, maden patronları lobisinin adamıydı.
1970'lerde kurulan The Nighthawks, önceleri tipik rock'n roll grubuydu. Zamanla, Muddy Waters başta, blues ustalarıyla çala çala, blues grubu sayıldılar. Kırk yıldır faaliyetteler. İsterseniz bir bakın./