Bütün kurbanlar unutuldu. Rockefeller yırttı. Halkla ilişkiler çağı, taş devrinden çok ileri bir aşamayı ifade eder.
Ivy Edbetter Lee, halkla ilişkilerin kurucu babalarındandı. Şirketlerin basın ve kamuoyunu bizzat bilgilendirmesi gerektiğine dair özgün fikirler geliştirmiş, kendi firmasını kurmuştu. 1906’daki büyük antrasit madenleri grevinde, şirket patronları ondan medet ummuştu. Pennsylvania Demiryolları için yürüttüğü halkla ilişkiler faaliyeti göz kamaştırmıştı. Rockefeller, Ludlow katliamından sonra onu çağırıp, “imajım bozuldu, düzelt” dedi.
Lee, ardarda bültenler yayımlayıp basın ve kanaat önderlerini “bilgilendirmeye” girişti. Bültenlere uygun gördüğü isim, “Colorado’da sanayi hürriyeti mücadelesi”ydi. Bültenler Philadelphia’da hazırlanıp basılıyor, Colorado’ya, Denver’a aktarılıyor, oradan postalanıyordu ki, bölgenin bütün maden patronlarının ortak sesi gibi algılansın. Bunun gibi, Ludlow'da olup bitenler hakkında içerdikleri de, daha sonra soruşturma konusu olacak kadar yalandı.
Lee, Rockefeller’ı bölgeye götürüp madenci kılıkları giydirdi; büyük patron madencilerle birlikte yemek yedi, ocaklara indi, eşleriyle dans etti, çocuklarını sevdi vesaire. Lee, bültenlerinde, Rockefeller ailesinin nasıl, Coloradoluları sömürmek ve kısa yoldan büyük kârlar elde etmek yerine koca bir şirketi yarattığını, eyaleti kalkındırdığını işledi. Sendikasız madenlerde hem üretimin daha verimli hem de ücretlerin daha yüksek olduğunu gösteren rakamlar icat etti. Sendikanın kaynakları tükendiği için greve mecburen son veren işçilere teşekkür afişleri yaptırıp astırdı.
Hep dövmek olmaz, arada öpmek de lâzımdı. Halkla ilişkiler çağındaydık.
Kızılordu Korosu söylüyor: Sixteen Tons
Ivy Lee, bu çağın ilk büyük eylemcisi, Edward Bernays aynı zamanda teorisyeniydi. Bernays, Sigmund Freud’un yeğeniydi ve anlaşılan, dayısının fikirlerinden epey yararlanmıştı.
İnsanların akıldışı içsel tutkularını tatmin ederek onları mutlu, uysal yaratıklar haline getirmenin mümkün olduğunu görebilmişti. Halkın elinde sahici bir güç vardı. Önemli olan, çoğunluğun elindeki gücü azınlığın isteği doğrultusunda kullanmasını sağlamaktı. İnsanların bir mal satın alırken kalite ve fiyata göre karar verdiği iddia edilirdi ama eğer herkes bu karşılaştırmalarla uğraşsa ekonomi tıkanırdı. Tereddütleri gidermek, karar almayı çabuklaştırmak için, insanları ikna edecek fikirler veya nesnelerle ortaya çıkmak gerekliydi. Esas olan ikna etmekti. Ve bu, akıl mantıkla değil, sembollerle yapılabilirdi.
Bernays, kadınlara “erkeklerle eşit olun, sigara için” diye seslendi. Bu sırada sigara şirketine danışmanlık yaptığı bilinmiyordu. Halkla ilişkiler çağındaydık.
Bu yaklaşım, “günümüzün dünyasına hâkim olan, her şeyi tüketmek isteyen bireyi” ortaya çıkardı. BBC, Bernays-Freud ilişkisini ele aldığı belgeselini tanıtırken, Bernays’ın bize aslında ne yaptığını böyle anlatıyordu.
Böylece, kendi kararlarını alan, seçimlerini yapan özgür bireyler yaratmak üzere akıl ve bilime sarılan insanlık, insanları topluca yönlendirmenin ilmini yapar hale gelmişti.
Özgür bireyler vardı; büyük şirketlerin halkla ilişkiler departmanlarında çalışıyorlardı.
Diyelim Rockefeller'in şirketi şu kartpostalı bastırdı. Halkla ilişkiler ve reklam elemanları devreye giriyor, fotoğrafa bacalardan çıkan haşin alev ve dumanları eklettiriyor, böylece bize şunu diyebiliyorlardı: "İçeride kim ölürse ölsün kardeşim, güç patronlarımızda."
Ivy Lee, Nazilerin denetimindeki Alman IG Farben şirketi için de çalışacak ve hiçbir PR faaliyetinin düzeltemeyeceği bir imajla dünyadan ayrılacaktı. Bıraktığı miras patronuna yaradı.
Rockefeller, aynı dönemde Naziler için zehirli gaz bile üreten bu sanayi deviyle ortak işlere kalkışmıştı, ama bu yüzden itibar kaybetmedi. Halkla ilişkiler çağındaydık.
2008 Temmuz'unda, dokuz Çinli gazeteci, Ivy Lee'nin çalışmalarına değişik bir yorum getirdi. 34 işçinin öldüğü bir maden kazasından kimsenin haberdar olmamasını sağladılar. Maden sahibinden maaş yerine rüşvet almışlardı.
Adam Curtis'in Bernays hakkındaki belgeseli, yeğeninin Sigmund Freud'un psikanaliz alanındaki bulgularından nasıl ve ne çok yararlandığını anlatıyor. "The Century of the Self"'i ("Ben Çağı") parçalar halinde buradan hem izleyebilir hem de meşru bir şekilde indirebilirsiniz. Önce bilgi edineyim, derseniz, BBC'nin ilgili sayfası da şurada. Adam Curtis'in kayda değer belgesel yaklaşımı hakkında biraz daha fazla bilgi için de buraya tıklayın.
Alman sanayi devi IG Farben, 20. yüzyılın ilk yarısında dünyanın en büyük şirketlerinden biriydi. Nazilerle pek uyumlu bir işbirliği içindeydiler. IG Farben, Nazi İmparatorluğu'nda, kendi toplama kampına sahip olan tek şirketti. Naziler şirkete tesislerinde çalıştırılmak üzere köle-işçi sunuyorlardı. IG Farben'e ait kampta 30 bin insan öldü. Şirket, Auschwitz toplama kampı yakınına dev bir tesis kurmuş, kamptaki tutsakları (300 bin kişi kadar) bedava işgücü olarak kullanıyordu. (Fotoğrafta şirket yöneticileri, Nazi komutanlarıyla tesisi geziyor.) Milyonlarca insanın meşhur gaz odalarında "pratik ve masrafsız" şekilde öldürülmesini sağlayan Zyklon B gazı IG Farben'e bağlı Degesch tarafından üretiliyordu. IG Farben yöneticileri 2. Dünya Savaşı bitiminde, sadece Auschwitz'in bulunduğu Polonya'da değil, Rusya, Avusturya, Çekoslovakya, Fransa ve Norveç'te işledikleri benzer suçlardan ötürü de yargılandılar. En fazla sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
IG Farben yöneticilerinin hafif cezalarla yırtmasında Rockefeller'ın rolü vardı. Savaştan önce dünyayı paylaşmak üzere kartel anlaşması yaptığı firmanın hisselerini devralmak için, önce ABD dışişleri bakan yardımcısı, sonra Başkan Harry Truman'ın özel danışmanı olan Nelson Rockefeller (esas imparator John D.'nin torunu) devreye girmişti. IG Farben Naziler için herhangi bir sanayi kuruluşu değildi. Hayatî önemdeydi. Sadece zehirli gazları değil, Nazi ordusunun kullandığı bombaların büyük çoğunluğunu da bu firma üretiyordu. Rockefeller 'a ait U.S. Standard Oil (yani Exxon) savaş sırasında IG Farben ile alışverişini sürdürüyordu. Akaryakıt satıyordu meselâ; Naziler de bununla uçaklarını kaldırıyor, diyelim Londra'yı dümdüz ediyordu. Bunun ötesinde, Nazilerin de pek meraklı olduğu, insan beyni ve genetiği konusundaki faaliyetler ve ilaç deneylerine Rockefeller Vakfı, üstelik bizzat Almanya'da, daha önce başlamıştı. Bu işbirliği, Naziler başa geçtiğinde, savaş sırasında, hep sürdü.
Auschwitz kampında, kamp komutanıyla Bayer firması arasında yapılmış bir yazışmaya ait belgeler bulundu. Bayer yetkilileri kamp komutanına çeşitli mektuplarda şunları yazmışlardı:
"Yeni bir uyku ilacı konusunda yapacağımız deneyler için belirteceğimiz miktarda mahkumu tarafımıza iletmeniz..."
"Cevabınızı aldık, fakat kadın başına 200 Reich Mark'lık bedeli yüksek buluyor ve mümkün en iyi sağlık koşullarındaki kadınlar için 170 Mark öneriyoruz..."
"150 kadını teslim aldık. Çok zayıf olmaları bir yana bırakılırsa, idare edecek durumdalar. Deneyle ilgili gelişmelerden sizi haberdar edeceğiz."
"Deneyler yapıldı. Deneklerin hepsi öldü. Yeni bir posta sevkiyat için yakında sizinle temas kuracağız."