11 Eylül'de New York ve Washington'a yapılanlar, dünyanın okur yazar kesiminden herkesi nerede durduğunu, neye nasıl yaklaştığını etraflıca düşünmeye sevk etti. Ama bu saldırıların ardından olan biten, aslında hiç de o kadar yeni bir durumla karşı karşıya olmadığımızı gösterdi. Evet, gerçi büyük değişiklikler olacaktı, ama bunlar genellikle insanlığın bunca zamanda uğraş didin kazandığı hakların kırpılması, zorbalığın bir defa daha hükmünü ilân etmesi yönünde seyredecekti. 11 Eyül'den sonra Haysiyet'te pek çok yazı yazdım. Bunların başlık, spot ve linklerinin yeraldığı sayfaya gitmek için BURAYA TIKLAYIN. Kısa yazıları ise aşağıya ve BURAYA TIKLAYARAK ulaşabileceğiniz başka sayfalara topladım.. Ayrıca sayfa altında da kullanabileceğiniz "DEVAM" ve "GERİ" linkleri var. | "Uygar dünya"da "münferit vakalar" Başkanımız Bush'un ne yaptığından ettiğinden haberimiz var. Müttefikimiz ABD ile birlikte nerelere saldıracağız diye bir sevinç, bir heyecan... New York'un silüetinin bozulmasından ötürü bir üzüntü bir üzüntü... Binlerce insan öldü, çok daha fazlası perişan. Buna kahrolalım elbette. Ama gözümüzü başka her şeye kapamamız ve, bırakın ortalama Amerikalıyı, bir Pentagon şahini gibi davranmamız mı gerekiyor? İşte, buyurun, Amerika'da yaşayan Araplara yönelik ırkçı saldırılar, tacizler hemen başladı. Camilerin, Araplarla ilişkili kuruluşların camlarını kırıyorlar, motosikletli gruplar tehdit gösterileri yapıyor, telesekreterlere tehdit mesajları bırakılıyor, tehdit telefonları geliyor, sokaklarda "Gününüzü göreceksiniz, defolun gidin!" diye bağıranlar, arabayla çarpmaya kalkanlar... Gerçi bunlar bizi ilgilendirmiyor, değil mi, çünkü onlar Arap! Zaten Osmanlı'ya da "kalleşlik" yapmışlardı! Yine de MSNBC'nin sitesine gidip ayrıntı öğrenmek istiyorsanız BURAYI TIKLAYIN. Onlar sayılmaz, Batılı değiller Usame bin Ladin'le ilgili geri plan bilgileri arasında en çok tekrarlananı, şüphesiz, bu adamın 7 Ağustos 1998'de Tanzanya/Dar Es Salaam ve Kenya/Nairobi'deki Amerikan büyükelçiliklerinin bombalanması eylemlerini örgütlemiş oluşu. Bu eylemlerde, 12 Amerikan vatandaşının öldüğünü de biliyoruz. (Uganda/Kampala ile Arnavutluk/Tiran'daki bombalama girişimleriyse önlenebilmişti, kimse hayatını kaybetmedi.) Peki, bombaların patladığı Kenya ve Tanzanya'daki o iki eylemde başka birileri ölmüş müydü? Hiç duydunuz mu? Biliyor musunuz? Belirteyim: Tam 212 Afrikalı! "Müslümanlar" "uygar dünya"ya saldırıyor, yine Afrikalılar ölüyor, ilâveten 212'si 12 Amerikalı etmiyor. Bu "uygarlık" dediğin, galiba ya tek yönlü ya iki yüzlü. Ya da öyle bir şey yok aslında. Biz kiminle duygudaşız? Nedir bu arkadaşlar, Radikal yazıişleri, İsmet, ne oluyor, o ne, biz kimiz, ne yapıyoruz..? Niye koydunuz W. Bush'un gözleri dolmuş fotoğrafını koskocaman, ilk sayfanıza bu 14 Eylül günü? Kiminle duygudaşız biz? New York'ta, Washington'da hayatını veya yakınlarını kaybeden bizim gibi insanlarla mı? Yoksa şimdiye kadar bu teröristlerden çok daha fazla insanın kanını dökmüş bir devletin başındakilerle mi? Nasıl yaparsınız böyle bir şeyi? Eğer ille duygudaşlığı geliştirmekse maksat, enkazın çevresine "Kahramanlarımıza teşekkürler" yazılarıyla gidip itfaiyecilere moral vermeye çalışan New Yorkluların fotoğrafı var elinizde, onu büyütseydiniz koskocaman. ınanın çok güzel olurdu. Çok sarsıldığımı bildirmek istiyorum. Yarın da CIA başkanının posterini vermenizi öneriyorum. "Türkiye gibi" yaptılar zaten Sicili görev süresi içerisinde devletinin dünyanın pek çok yerinde işlediği suçlarla hayli kabarık olan ama nedense pek muteber bir kimse sayılan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, terörle mücadelede "Türkiye gibi yapalım" demiş; bizim gazeteler de bunu daha fazla büyütebilmek için kağıt boyu değiştirecekti neredeyse (14 Eylül). Halbuki bu laf çok saçma. Bence özellikle ABD, zaten "Türkiye gibi" yapıyor. Biz de, kimsenin pek o kadar ciddiye almadığı, yöresinde desteği gayet sınırlı olan, birkaç yüz kişilik bir silahlı örgütün birkaç yılda binlerce militan devşirebilen bir koca gövdeye dönüşmesini sağlamadık mı, akla sığmaz devlet politikalarıyla? Biz de, bir sorunu çözerken o sorunun ileride misliyle hortlamasına elverecek bütün tohumları atmadık mı? ABD de bütün dünyada aynısını yaptı şimdiye kadar. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde, bu devlet, kendisine saldırmaya hazır potansiyel intihar komandosu sayısını -henüz doğmamış olanlar dahil- üçe beşe katlayacak yeni girişimlerde bulunacak. İsrail zaten bu sayının her gün otomatik olarak artması için uğraşmıyor mu? Ya, biz ne zaman şu komplekslerimizden ve atgözlüklerinden kurtulacağız? Terör eyleminin gerçek içeriği Teröristler ABD'ye saldırdı, o da bunu bir savaş kabul etti, gerisini yaşıyoruz. Öyle mi? Bakın, New York ve Washington'da ölenler hangi uluslara mensup: Türkiye, Arjantin, Avustralya, Bangladeş, Belçika, Brezilya, ıngiltere, Şili, Çin, Kolombiya, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Mısır, El Salvador, Fransa, Almanya, Endonezya, ırlanda, ıtalya, ısrail, Japonya, Malezya, Meksika, Pakistan, Paraguay, Peru, Filipinler, Portekiz, Güney Afrika, ıspanya, Güney Kore, ısviçre, ısveç, Tayvan, Zimbabwe. Bunu bilmek, o terör eyleminin gerçek içeriği hakkında düşünmemize yardımcı olacaktır. Bir de yan unsur: Bu sıralama niye böyle? Alfabetik desen, tam tutmuyor, Türkiye en başta, falan... Listeyi Sabah gazetesinden aldım (17 Eylül). Arkadaşlar bir zahmet, ülke adlarını çevirdikten sonra Türkçe'sine göre yeniden sıralamaya üşendikleri için liste böyle. Mısır'ı Egypt, Endonezya'yı Indonesia, Filipinler'i Philippinnes, Güney'leri South olarak okursanız liste bal gibi alfabetik. Türkiye niye en başta? E, olmazsa olur mu? Radikal her gün yedi-sekiz makale çevirip yayımlıyor, Sabah'takiler bir listeyi Türkçe'sine göre yeniden düzenlemiyor. Yaptıkları tek "düzeltme", Türkiye'yi başa koymak. Ya, şu tarihte bir dağın tepesine çıkıp, "Kalite, ah kalite!" diye haykırmış bir düşünür falan yok mu, alıntı yapayım da kendi elimi kirletmeyeyim? Mr. Özkök için Tan Oral'dan Az çizgiyle çok şey anlatma ustası çizer Tan Oral, Türk medyasının tepelerinden üstümüze boca edilen zihniyete takılmıştı geçen gün (15 Eylül'de). "Gazete karikatürü", bana sorarsanız, tam da budur işte. ıçerik olarak beni memnun ettiği için böyle söylemediğimi Haysiyet okurları zaten bilir diye düşünüyorum. Efendiler, iflah olmayınız! ABD medyası bu olaylarda ne kadar doğru dürüst davrandı, diye imrene imrene konuşuluyor kaç gündür. ıstelik de, Amerikalı gazetecilerin niye doğru dürüst davrandığı, neleri yapmadıkları için, neleri nasıl yaptıkları için davranışlarının takdir edilmesi gerektiğini de maaşaallah, hepimiz biliyoruz. Bu durumda tabiî en basit soru, "madem biliyoruz niye biz de yapmıyoruz?"dur. Bunun yerine, iyi davranışları onlara has sayıp kendi bildiğimizi okumaya devam ediyoruz. Ailesinin "içer, eğlenir, gece kulüplerine giderdi, ıslâmcı fanatik olması imkânsız" dediği Lübnanlı Ziyad Samir Cerrah'ı, meselâ, Milliyet, başlıktan, "ABD kanlı eylemin mimarlarından" ilân etti bile (17 Eylül). Üstelik, haberinin girişinde "eylemi düzenleyen arasında olduğu söylenen" demesine rağmen! Cerrah, Star'a göre de "Lübnanlı kamikaze". Fas kökenli Alman vatandaşı Said El Hamdi'nin Türk eşinden de "kamikazenin Türk eşi" diye sözediyor bu gazete. CIA, FBI niye araştırıp duruyor ki, gelip bizim basına sorsunlar, onlar her şeyi biliyor. Uzmanlar uyarıyor: Derin uyumayın Valla uydurdum. Ama benim içimden artık uyarmak değil dalga geçmek geliyor... da geçemiyorum, çünkü belâ sırf medyayı yönetenlerin değil hepimizin başında. New York/Washington kıyımları, ABD ve Batı dünyasında yüreği "öteki"ne, somut olarak da Müslüman'a karşı kin tutmuş kim varsa hepsi için müthiş fırsatlar yaratıyor. Bu iş çok kötü noktalara varacak, belli. Irkçılara, faşistlere gün doğdu. Nitekim ABD'de bir saldırgan, bir Hintli'yi Müslüman sanıp öldürdü, bir Lübnanlı'yı da öldürmeye kalktı. Bu haber bizim gazetelerde küçücük yeraldı. Oysa Hürriyet de, Radikal de, 17 Eylül günü, bunu "ilk misilleme", "ilk kurban" diye verdiler. "İlk" dediklerine göre, onlar da biliyor son olmayacağını. Ben bir defa daha edebimle uyarayım: Medyayı yönetenler kendilerini Amerikalı sanıyor olabilirler. Batı âleminin bizi Batılı saydığını zannediyor olabilirler. Bu doğru değil. Bundan böyle Batı ülkelerinde yaşayan veya oralara gidip gelecek Türkler de çok çirkin ve tehlikeli muamelelerle karşılaşacak. Yardakçılığı bıraksak da dünya nüfusunun önemli bölümünü bekleyen bu tehlikeyle yüzleşsek, buna karşı birşeyler yapmaya çalışsak..? Düşmanlar yandı Akşam gazetesinin ikinci sayfasının manşeti: "Cesur yürekler" (17 Eylül). Hayır, Amerikan komandolarından falan bahsedilmiyor. "Türk güzeller", konumuz. "Dünya savaş kâbusu yaşarken" bakınız "mankenler" ne demiş: "Biz barıştan yanayız, ancak gerekirse sevgililerimizle birlikte cepheye koşarız." Durduk yerde kimse böyle bir şey dememiş tabiî ki. Akşam yazıişleri oturmuş, böyle bir haber yapalım, hoşluk olur, diye düşünmüş. Savaşın ne olduğunu bilmeyen zavallı gafillerle mi karşı karşıyayız? Yoksa kendi zevzeklikleri dışında hiçbir şeyle, insan acılarıyla falan ilgilenmeyen düşüncesizlerle mi? Bazı şeylerin şakası olmaz, bunu anlamak çok mu zor? Niçin Ebru Şallı şu anda "gerekirse ülkesi için savaşır"mış? Yüksel Ak, niçin, "Şenol cephede olursa ben de onunla birlikte savaşırım hem de en ön saflarda," diye konuşuyor? Fotoğrafa bakın, başka laf etmeyeyim. Demek o da şerefli ABD'nin Arizona eyaletin Mesa şehrinde, Usame bin Ladin'e benziyor diye Bir Sih'i öldüren, bir Lübnanlıya saldıran, ilâveten bir Afganlı ailenin evine ateş açtığı söylenen Frank Roque, "Ne yaptıysam Amerika için yaptım!" diye bağırmış, polisçe götürülürken (19 Eylül). Olağan sapkınlık ve takıntılarımla, bunun bana neleri çağrıştırmış olabileceğini kesinlikle tahmin etmişsinizdir. Çünkü sizde de başka bir şey çağrıştırması zor. 42 yaşındaki, sapına kadar beyaz Amerikalı Roque'un da şerefli bir insan olduğunu düşündüm ben şahsen. Ancak kendisi azıcık saf olduğundan, bu işlerin böyle uluorta yapılmayacağını akıl edememiş. Ya, vatan için bu tip bir şey yapma fırsatı yakalayamadan ölüp gideceğim, ona üzülüyorum. Şerefli mi değilim, nedir? Hiç değilse Tansu Çiller'den bir görüş alsalardı adamla ilgili. Hürriyet 5 soruda halletti Olan biteni anlamakta zorlanıyor musunuz? E, Hürriyet okuyun. Bakın her şey ne kadar basit. Taliban ve bin Ladin'i "5 soruda" halledivermiş Hürriyet (19 Eylül). Meselâ, "Mücahitler niye dinci?", merak mı ediyorsunuz? İşte cevap: Mısırlı Müslüman Kardeşler tarafından eğitildikleri için! Taliban nasıl mı doğdu? ışte: Pakistan'dan gelen yardım konvoyları bir grup tarafından yağmalanmış, 100 kişilik bir silahlı öğrenci grubu müdahale edip yağmaya son vermiş, Taliban güç kazanmaya başlamış. ABD, büyük terör eylemlerini Usame bin Ladin'in yaptığını nereden mi biliyor? Merak etmeyin, Hürriyet'e göre ABD, uçaklarla eylem yapan 19 korsanla bin Ladin arasındaki bağlantıyı "kesin tesbit etmiş" ama "güvenlik nedeniyle detay vermiyor"muş. Peki, bin Ladin saldırıyı niye üstlenmiyor? E, bu da haklı bir merak konusu tabiî. Cevap şu: "Bin Ladin geri planda kalıp Hıristiyan ve İslâm dünyasını kışkırtarak din savaşı çıkarmaya çalışıyor." Nasıl? Acayip kolaylık değil mi? Sorulara devam, Hürriyet'çiler! Biz nasıl olsa aradığımız sahici cevaplar için sizin gazetenize bakmıyoruz.  Bu afişi sakıncalı buldular British Airways ve birtakım reklam devleri, ABD'ye yapılan saldırılardan sonra uygunsuz kaçacağı gerekçesiyle bir savaş karşıtı afişi kullanmayı reddetmişler. British Airways, Londra'da kendisine ait yere Çocukları Koruyalım kampanyası çerçevesinde afiş asılmasını önce kabul etmiş, ama afişi görünce caymış. Afişi hazırlayan ajans, M&C Saatchi, bunun üzerine açık hava reklamları için yer kiralayan pek çok şirkete başvurmuş, ama kimse bu afişin sorumluluğunu paylaşmaya yanaşmamış. The Guardian'ın haberine göre, sadece More Company, afişi kabul etmiş, bu şirketin elindeki beş ayrı yere afiş asılabilecekmiş. Afişe bakın ve karar verin: Ne bakımdan sakıncalı? |